Daily Archives: September 17, 2009

>Blogger’a Erişim İçin Çözüm

>Bu blog dahil, blogger altındaki bloglara erişmeyenlere iletilmek üzere:
c:\windows\system32\drivers\etc ‘deki hosts klasörünü notepad ile açıp
74.125.95.191 blogger.com
74.125.95.191
http://www.blogger.com/
satırlarını ekleyin.

>Panathinaikos 1 – Galatasaray 3

>İzledim ama maçın hikayesi yok.
Niye olsun ki!
Galatasaray’ın bu galibiyeti,
maçı şifresiz yayınlayacağız diye
tam sayfa ilanlar verip, santrada şifreleyen ve
Türkiye’de futbolseverle dalga geçen
D-Smart yöneticilerine
armağan olsun (!)

>Yenildik Ama Kaybetmedik

> İkinci çeyreğin ortalarına gelmiştik. Lakoviç, hızla perdeden çıktı ve bir üçlük daha buldu. Skor 37-18 olmuştu. Telefonuma SMS’ler yağıyordu: “Abi, bu ne hal yahu?”
Turnuva boyunca sergilediğimiz sert, yoğun ve yardımlaşmalı savunmadan eser yoktu. Engin Atsür ve Sinan’ın maça ilk beşte başlaması, Bekir’in de kendini ikinci çeyrekte sahada bulması, diğer oyuncular için “Tamam arkadaşlar, fazla kasmaya gerek yok. Bu geceyi dinlenerek geçireceğiz” mesajı olmuştu sanki… Tanjeviç’in vitesi boşa attığını ve Hidayet-Ersan ikilisini maç sonuna kadar kenarda oturtacağını düşündüm.
Ama öyle olmadı.
Savunmada vidalar bir anda sıkıştırıldı. Peş peşe çalınan toplarla, Ender’in önderliğinde Türkiye dizginleri eline aldı. İlk 15 dakikada 37 üreten Slovenya, ilk devrenin son 5 dakikasında sadece 2 sayı bulabildi.
İkinci yarıya 7 sayılık bir dezavantajla girdik ama geri dönmüştük artık… Turnuvanın başından beri yerden yere atlayarak, savunmayı neredeyse savaşa çevirerek oynayan bir takımın, geceyi rölantide geçiremeyeceği anlaşılmıştı. Kazansak da kaybetsek de, bildiğimizi oynayacaktık.
Oynadık… Ve son topta kaybettik. Hiç önemli değil. Sahadan başımız dik ayrıldık ve çok önemli bir şeyi gördük: Yenemeyeceğimiz rakip yok.
Aslında iki farklı maç oynandı dün…
Birincisi, Türkiye’nin aktif dinlenmeye çalıştığı ilk 15 dakika.
İkincisi, sonraki 25 dakika…12 Dev Adam’ın özüne döndüğü bölüm.
İlkinde 37-18 mağluptuk. İkinci maçı 49-32 kazandık. Rakibi sürklase ettik. Böyle oynamayı sürdürür ve sahaya yayılan alan savunmasını tekrarlayabilirsek çeyrek finalde Yunanistan’ın sorun olacağını hiç sanmıyorum. Tek korkum, yavaş yavaş her oyuncuyu pençesine alan yorgunluk ve Yunanistan’ın bizden bir gün fazla dinleniyor olması…
İkinci tur başlarken, makul hedefin 3 maçta 2 galibiyet olacağını yazmıştım (Slovenya’nın, Sırbistan’a oranla bize daha ters geleceğini düşünmüştüm, yanıldım) Üç maç da nefes nefese geçti. Birinin kaderi uzatmada belli oldu, diğerleri son topta…
Yine biraz “flash-back” yaparsak turnuva başlarken, galibiyet anahtarımızın iyi savunma ve rakipleri 70 sayının altında tutmak olduğunu vurgulamıştım. Turnuva öyle sert geçiyor ki, dün Slovenya’yı 69’da tutmak bile yeterli olmadı. İspanya’ya diz çöktürmek için onları 60’a çekmek durumunda kaldık.
İlk tur sonunda olağanüstü parlak olan yüzdelerimiz ikinci turda geriledi haliyle… Skor ortalamamızın 77-78’lere gerilemesi sürpriz olmayacaktı, öyle oldu (şu anda 77). İlk turda % 42 olan üçlük isabetimiz şu an % 35 (bu tahmin de tuttu). Serbest atışlarda 16 takım arasında birinciydik, % 69’a ve yedinci sıraya düştük (bunda maalesef Ömer Aşık’ın rolü büyük: 7/30!)
İlk üç maçta 8/11 üçlük atan Ender Arslan, sonrasında kullandığı 7 üçlükten hiçbirinde isabet bulamadı, bu da bir alarm sinyali. Yüzdelerde artık daha aşağı düşmeden, müthiş mücadelemizi Katowice’ye ve turnuvanın son üç gününe taşımak durumundayız.
İstatistiklerde göze çarpan en sevindirici detay, topun kıymetini biliyor olmamız. Oynadığımız 6 maçtan 5’inde rakipten daha az top kaybı yaptık. Turnuvanın en az top kaybeden takımı Slovenya’yı bile 13 top kaybına ittik (ortalamasının 4 fazlası). Maç başına 10.3 top kaybı ile bu istatistikte şampiyonanın en iyi iki takımından biriyiz. Ribaundlarda da kimseye ezilmiyoruz.
Çeyrek final eşleşmeleri çok ilginç:
Rusya-Sırbistan, Fransa-İspanya, Slovenya-Hırvatistan ve Türkiye-Yunanistan…
Hemen herkes komşusuyla oynuyor (Rusya ile Sırbistan’ın ortak sınırı yok ama onlar da Ortodoks kültüründen komşu sayılır). İşin en ilginç yanı, hiçbir kapışmada favori olmaması… Bugüne kadar yenilgi yüzü görmeden gelmiş Fransa’nın, ilk günden beri kendini arayan İspanya’yı rahat geçeceğini kim söyleyebilir? Ya bu, İspanya’nın kendini bulma maçıysa?
Slovenya, grubu birinci bitirdi ama kağıt üzerinde diğer grubun dördüncüsü Hırvatistan, daha fazla koza sahip gibi görünüyor. Gündelik formlar, sakatlıklar ve moral çok belirleyici olacak bu turda.
Rakibimiz Yunanistan, ilk turun flaş takımıydı. Tempolu ve akıcıydılar. Geçen şampiyonadan yedi önemli ismi Polonya’ya getirmedikleri halde, yenilerle farklı ve göze hoş gelen basketbol oynuyor, Spanoulis’in liderliğinde istedikleri sonuçları da alıyorlardı. Yunanistan ikinci turda üç maçtan bir galibiyet çıkarabildi. Tempo düşünce, rakipler, guardlar üzerinde baskıyı arttırınca Yunanistan’ın “ek yerleri” de ortaya çıktı.
İspanya, Sırbistan maçlarının tamamında ve Slovenya maçının son 25 dakikalık bölümünde sergilediğimiz savunmayı tekrarlarsak, Yunanistan’ı 60’lı sayılara çeker ve yarı final vizesini alırız. Bunun için;
– Kerem, Ender, Engin ve Sinan’a büyük iş düşecek. Hava atışından son saniyeye kadar topa baskı yapmak için onları ekonomik kullanmalıyız. Spanoulis-Zizis ikilisini bozmak, top kayıplarına zorlamak, özellikle Spanoulis’in içeri dalışlarına izin vermemek maçın anahtarı olabilir.
– Semih, Ömer Aşık ve Oğuz, rakibin uzunları Schortsanitis ve Bourousis ile baş edebilecek güçte. Yeter ki, Ömer Aşık, Schortsanitis ‘i savunmak için ilk çeyrekten faul sorunu yaşamasın.
– Hidayet ve Ersan kendi standartlarını tuttururlarsa, Yunanistan’ın bu pozisyonlarda onlara verecek cevabı yok.
– Temponun yükselmesine izin vermeden hep sabırlı oynamalı ve dizginleri sürekli elimizde tutmalıyız.
Kazanırsak, yarı finalde Fransa-İspanya galibiyle eşleşeceğiz. Cumartesi sabahı coşkulu bir yarı final yazısında buluşmak dileğiyle…
YİĞİTER ULUĞ